20 Mart, 2009

HAKKIMI HELAL ETMİYORUM


Her sabah uykudan yorgun ve mutsuz kalkar oldum.
Eskiden öyle miydim? Uyandığım her sabah, odamda önce üzerimi değiştirirdim.
Babam kızar sonra, "bir bayan yataktan kalktığı kıyafetle kahvaltı masasına oturmaz" derdi.
Soyunup, güne benimle başlayacak olan kıyafetimi giydikten sonra, yine babamdan kalma alışkanlığımla rujumu sürer ( yoksa yine babam kızar, "bir bayan her an bakımlı olmalı" derdi) sonra demliğimi koyardım ocağa.
Radyoyu açar, kıvrak müzik eşliğinde masamı hazırlardım. Bardaklar kalça hareketimden çıngır çıngır ses çıkarırdı elimde.
Annem, "kapı gıcırtısına bile oynarsın sen" derdi.


Şimdi öylemi ya. yataktan hurda yığını gibi kalkıyorum. Eşim ve çocuğum olmasa, kahvaltı hazırlamak eziyet.
Giyinmek te ne? Buldum mu bir eşofman geçir ayağına akşama kadar kalsın.Markete de onla git kimin umurunda.
Milletin derdi senin ayağına ne giydiğin değil, o kendi derdinde.
Numara gösteren telefonlar çıktı ne iyi oldu. Bak, konuşmak istemiyorsa canın, çok acil değilse eğer, başkasıyla lak lak etmek gününde değilsen, açma çalsın. Nasılsa o kapatır sonunda.
Cep telefonları desen hızır acil. Biri seni cepten mi aradı "evde misin gelmek istiyorum" derse cevap hazır;
"dışardayım çok işim var".
Ya da kimseyle konuşmak istemiyor musun, bas düğmesine uzunca kapansın, zorunlu değilsin açık bırakmaya.



Gece karabasanlar bastı, üstümde büyük ağırlık.
Sanki rüyamda bir inşaat işçisiymişim, bütün gece 15 katlı binanın en üst katına kiremitleri elimde çıkartmışım.
sanki ormanda bir ayıyla karşılaşmışım beni yerden yere vurmuş, gibi ağrıyor her tarafım ve uyanıyorum ama yataktan kalmakmak o kadar güçki.
Zor olsa da kalkmalıyım eşim oğlum işe gidecek. kahvaltı hazırlamalıyım.
Mutfakla yemek masasının arası sanki yeni açılan kağıthane tüneli, uzadıkça uzuyor.

Bunu sadece ben yaşıyorum sanmayın.Kiminle konuşursam mutlaka bir yorgunluk sözleri duyuyorum.
Akşam yemeğine kadar harıl harıl çalışıyoruz. Bir kadın olarak, hem dışarıda hem de evde.
Alış veriş faslı da bize aitse vay haline.Çocuklar okuldan geldi, haydi onların yemekleri, dersleri.
Oldu akşam. Yemek hazırla, yemek ye, masayı topla, bulaşıkları yıka, çayı, meyveleri hazırla.
Tamam iş bitti, geç televizyonun karşısına ne seyredicem bak.

Bu aralar hangi kanalı açarsanız bir kavgadır gidiyor.Seçim propagandası, maganda dövüşlerine döndü.
Sanki yerel seçimler yokmuşta, genel seçimlere hazırlanıyor liderler. Ben belediye başkanlarını görmek isterken, kenti için ne yapacaklarını, ne vaatlerde! bulunacaklarını dinlemek isterken, genel başkanların maşallah iyi bir türkçeyle küfürlerini, hakaretlerini dinler olduk.
Kadın programlarını seyretmek istersek, nerde kaybolan, öldürülen, karı- koca kavgaları, mal mülk paylaşır gibi çocuk paylaşmaları, ya da ben bakamıyorum, devlet baksın tarzında kapıya konan çocukları seyrediyoruz.
Geriliyorum iyice. Rahatlamak için yatağa yatıyorsunuz.

İzledikleriniz o kadar beyninize işlemiş ki hepsi sizin rüyanızda.
Kocama sarılmak istiyorum, beni artık istemediğini bir başka sevgilisi olduğunu söylüyor.Ya "oğlumuz" diyorum, "ne haliniz varsa görün" diyor. Ve olanca sesiyle bağırıyor oğluma "ananı da al git".
Dayanamıyorum, yatağın altındaki baltayla kocamı parçalara ayırıyorum.
Ceset kokmasın diye bir kısmını derin dondurucuya koyuyorum, bir kısmını çöp konteynırına atıyorum.
Bana yar olmayan kimseye de olmasın.

Aniden uyanıyorum uykudan, bakıyorum kocam yanımda uyuyor.
"Hele şükür rüyaymış" diyorum.
Demesi kolay tabii, gün başladı ve benim vücüdum o kadar yorgun ki yataktan kalkmak için bir vinç gerek.

Benim hayatımı bu kadar felç eden, ruh sağlığımı bozan liderlere, maaşımı nasıl idare edicem diye ekonomiye, eğlenme- bilgilenme yerine sinir eden televizyon programlarına,hakkımı helal etmiyorum.
Yasemin Gürtürk




1 Yorum:

saat: 6:27 ÖS , Blogger laguer90 dedi ki...

Çok yaşayın emi!
bu kadar mı güzel anlatılır? dedirdiniz bana. Emeğinize sağlık...
Sevgiler...

 

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa